içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Suriye’de Yaşananların Kısa Özeti ve Gelinen Yeni Aşama-2

Suriye’de Yaşananların Kısa Özeti ve Gelinen Yeni Aşama-2

Üçüncü aşama; Suriye  Devinimini Sürekli Kılan Güçler ve Değişen Güç İlişkileri!

Krizin devrimci bir değişimle sonuçlanmasını engellemek, Esat  iktidarını daha rahat güdülebilinir bir rejime terk etmesini sağlamak amacıyla sahaya sürülen bütün savaşçılara ayrımsız destek veren, Batı-Körfez-Türkiye ittifakı, Kontrolden çıkan İŞİD’in güç kazanmasıyla, yeni bir kriz yaşanmaya başladı.

ABD, Sahada gün geçtikçe güçlenen IŞİD’in Esat sonrası, olası iktidarını çıkarına uygun bumlamadığından, IŞİD’in güçlenmesini sağlayan yardımları kesme eğilimine girdi.

Buna paralel olarak Türkiye’nin sunmayı sürdürdüğü bütün desteğe rağmen, sahada karşılığı olmayan, otel muhalefeti, SUK ve onun askeri gücü olarak taktım edilen ÖSO’yu dağılmaktan kurtarmadı. Suriye masasındaki yerini korumak amacıyla desteğe devam etmenin maliyeti, yalnızlaşması olarak kendine geri döndü.

Türkiye’nin  rejimin muhalifi diye, tabanı İŞİD ve El Nusra ile geçişgenlik gösteren çeşitli örgütlere yardımda ısrar etmesi, IŞİD ve El Nusra’ya karşı hoşgörülü siyaset izlemesi, AKP’nin IŞİD desteklediği imajını güçlendirmeye neden oldu. Oluşan imajı yıkmak amacıyla Ankara, IŞİD’i düşman ilan ederek, sert dönüş yapmak zorunda kaldı. Tamda bu noktada ılımlı muhalefet kavramını peyda ederek, eğit-donat siyaseti devreye sokuldu.

Ilık ile Kızgın Cihatçı Muhalefettin Tasnifi ya da Eğit-Donat

AKP rejimi Suriye politikasının iflas etiğini kabul ederek eksen değiştirmek yerine, mevcut siyasal ekseni koruyarak yeni taktikler geliştirmeyi yoluna girdi. Eğit-donat adı verilen bu yeni taktik gereği, muhalefetin ılımlı, yani ılık kesimini kızgın olanından ayrıştırılacak ve eski strateji, yeniden formatlamaya çalışılacaktı. Yeni taktikle amaçlanan, aynı anda hem IŞİD, hem de rejimle savaşacak  güç devşirmekti.

Türkiye, Lübnan ve Ürdün’de bulunan, kamplarında eğitilip donatılan ılıklar sahaya sürüldüler.Ancak çok geçmeden,  sahada askeri üstünlüğe sahip olan kızgın muhalefet olarak nitelendirilen, IŞİD ve El-Nusra karşısında buharlaşıp yok oldular. Sahaya gönderilen yeni gurupların akıbeti ilk gönderilenlerden farksız oldu. Sonuçları bakımından, Eğit-donat mekanizmasının da Kızgın cihatçıların, öğütücü değirmenine insan ve silah taşımak dışında bir işe yaramadığı kısa süre içinde, ABD öncülüğündeki batı yakası tarafından görülmüş oldu.

Türkiye’nin eğit- donat önerisinin akamete uğraması ile birlikte, atraksiyon sırası ittifakın batı kanadına geçmiş oldu. ABD’nin içinde Körfez ülkeleri, Türkiye ve ÖSO bakiyesi güçlerin karadan, kendilerinin ise havadan  destek vereceği IŞİD karşı kapsamlı bir operasyon önerisine, AKP , “ulusal çıkarlarımıza uymaz, önceliğimiz Esad rejiminin devrilmesidir” diyerek ret etmesi, ittifakın Suriye politikasında onarılması imkansız çatlaklara yol açtı.

Dolaysıyla, Batı-Körfez-Türkiye üçgenindeki ittifakın bileşenleri, Suriye krizinde birlikte davranmayacak denli farklı  pozisyonlara savruldular.  Politik olarak,  çatışan taraflara düşmelerinin nedeni, birlikte geliştirdikleri ya da geliştirmeye çalıştıkları, hamlelerin başarısızlığı uğramasının yanı sıra ittifak üyesi ülkelerin  farklı öncelikler içinde olmalarındandır. Yani, başarısızlık tek başına bir ülkenin ukdesinde değil, ittifakın tüm ortakları arasında vuku bulmuştur

Eğit-donat ve ortak müdahale seçenekleri sonuçsuz kalınca, İttifakın Batı yakası, Körfez coğrafyasını yanına çekerek, Türkiye’yi içine almayan seçenekler gündemine aldı. Ancak, Körfez yakası da kendi içinde her konuda hem fikir olan, sorunsuz bir bağlaşıklığa karşılık gelmemekteydi. Ülkeler arası  tarihsel ve aktüel sorunlarından dolayı rekabet içinde  olan birer rakiptiler.

    Dolaysıyla,ittifakın bileşenleri  arasından çıkarılan ya da çıkarılacak operasyon seçenekleri daha doğmadan ölümcül virüsü etkisi ile düşük yapmaktaydı.  

               Suriye’de  devinimi  belirleyen dinamik güçler

Suriye sahasında irili ufaklı onlarca örgüt fink atmaktadır. Zira, vekalet savaşı ile imaj savaşının at başı yürüdüğü sahada, adının sonuna tugay eklenen, ancak gerçekte bir manga kadar insana sahip  bir dizi örgütün varlığı söz konusudur. Dolaysıyla tek tek örgütleri ve dayandığı iç ya da dış dinamiği irdelemek yerine  kabaca üç kampta özetlemeye çalışacağım. Birincisi; Demokratik muhalefet, ikincisi; Sahada etkin olan yaklaşık 90 ülkeden devşirilen savaşçıya sahip; IŞİD ve El-Nusra, üçncüsü; sahada sınırlı yada hiçbir etki sahibi olmayan ılımlı diye pazarlanan örgütler.

 Demokratik Suriye Güçleri (DSG) aralarında, PYD ve Suriye Komünist partisi dahil, 13 sol ve demokrat örgütün bulunduğu ittifak. Demokratik güçlerin sahadaki yegane örgütüdür. Önceleri, Rojava bölgesinde halkların desteğine mazhar olan cephe,  giderek Suriye’nin bütünün de topladığı taraftarla, bölgesel güçten,Suriye ölçeğine yayılma feraseti gösterdi. İdeolojik  olarak , cinsiyetçi olmayan, ekolojik, komünal, politik olarak özyönetimci  devrimci bir yapıdır.

 İnanç ve kimlikler mozaiği coğrafyada, geleneksel olarak, farklılıkları çatıştırmayı esas alan politikalar karşısında, dayanışmayı öne çıkaran, komün ve kolektiflerle ile yeni bir hayat inşa etmektedir. Dolaysıyla dünyadaki devrimci güçleri tarafından sempati ile karşılanmakta dayanışmalarına mazhar olmaktadır.Çatısında Dünyanın bir çok ülkesinden devrimci savaşmaktadır.

    Suriye halklarının demokratik taleplerinin çözümü için mücadele eden ittifak, komünler aracılığı örgütlenen haklıların, kantonlar biçiminde organize olarak  kendilerini yönetmesini hedeflemektedir. “Demokratik Suriye’de, halkların özgürce bir arda yaşması” şiarını hayata geçirmeyi önceleyen ittifak, gerçek anlamda rejime alternatif muhalefet konumundadır.

IŞİD Ve El-Nusra

IŞİD: Amerika’nın, Irak işgalinden sonra El-Kaide yapılanması olarak örgütlendi. Suriye savaşına El-Nusra cephesini kurarak katıldı. Ancak, 2013’te Irak İslam Devleti olan ismini(IİD), Suriye savaşına direk iştirak etmek özere  IŞİD olarak değiştirdi.  El-Nusra’yı feshetmek isteyince El-Kaide’den ihraç edildi. Örgüt Lideri Bağdadi’nin kendini halife ilan ederek, El- Nusra’nın kendine biat etmesini isteğine, El- Nusra lideri Muhamedd El Kolani’nin itirazı  etmesi ile yolları ayrılan iki örgüt Suriye savaşının en güçlü kanadını teşkil etmektedir. Rojava bölgesine yaptıkları saldırılarla anılır oldular.

Modern silahlara sahip olan her iki örgüt ideolojik olarak diğer cihatçı örgütlerin özerinde hegemonya kurabilme  yeteneğine sahiptirler Suriye coğrafyasının önemli kentleri ve sınır kapılarını kontrolüne geçiren örgütlerin hedefi Suriye’de Irak’a uzanan bir İslam devleti kurmak ve  bütün İslam coğrafyasını topraklarına katmaktır.

Ahrar El Şam; İsyan sırasında Hassan Abud liderliğinde kuruldu, kimi eski El-kaidecilerin desteğini gören örgüt, İdlib, Hama ve Halep bölgesinde etkinlik gösterdi. Türkiye ve Katar tarafından desteklenerek, öne çıkarılmaya çalışıldı. Hedefini Esad Rejimini devirmek yerine İslam şeriatına uygun bir devlet kurmak olarak formüle eden örgüt,”Safevilerin Şiiliği yayma komplosuna karşı cihat olarak tanımladılar. Ilımlı diye lanse edilen gurupların en güçlü olanıdır. Kontrol etiği topraklarda Alevilere yaptığı  katliamlarla adını duyurdu.

İslam Ordusu; Zehran Alluş, tarafından, Suudi istihbaratının yardımıyla 2011’de İslam Tugayını kurdu. 2013‘te 50 İslamcı örgütü bir araya getirerek İslam Ordusunu oluşturdu. Hedefi, hilafet esaslarına göre bir devlet kurmaktır. 

Suriye Ulusal Konseyi (SUK) Esad yönetimine karşı, ılık muhalifleri bir çatı altında buluşturmak için, 2011’de İstanbul’da kuruldu. Şam deklarasyonu üyeleri ve Müslüman Kardeşlerin (İhvan) öne çıktığı Cephe, Türkiye ve Katarın çabaları ile Diasporada kurulmuş, Suriye coğrafyasında kabul görmemiştir.  

Suriye Muhalif Ve Devrimci Güçleri Ulusal Koalisyonu (SMDGUK) ; SUK girişiminin başarısız kalması nedeniyle, temsil sorunu yaşayan ılık muhalifleri bir araya getirmek için 2012’de Daho’da kuruldu. Güçlü dış desteğe rağmen sahayı etkileyebilecek nitelikler kavuşamadı. Koalisyon SUK devamı olmanın dışında bir özeliğe sahip olamadı.

Bu örgütlerin dışında Türkiye istihbaratı tarafından Türkmenlere kurdurulduğu idea edilen Sultan Murat, Fatih Sultan Mehmet Tugayları gibi sahada sınırlı etkinliğe sahip ya da etkin olmayan bol sayıda örgüt mevcuttur.

Örgütlerin ideolojik ve politik önceliklerine bakıldığında ılımlı ya da radikal ayrımının zorlama bir tanımlama olduğu görülmektedir. Zira, aralarında kimi nüans farklarının olması  her iki kategoride yer  alan örgütlerinde İslam esaslarına dayalı sunni bir rejim kurmayı öngördükleri gerçeğini ortadan kaldırmaz. Suriye halkları bu örgütlerden biri ya da bir kaçının koalisyonunun, kendileri için kan ve gözyaşı, Suriye için onarılması güç bir yıkım anlamına geldiğini her geçen gün daha iyi anlamakta, Cihatçı örgütlere,  gönüllü ya da zora dayalı olarak verdiği desteği geri çekmektedirler.

Buna mukabil, DSG’nin Rojava bölgesinde gördüğü destek, örgüte katılımlar şeklinde Suriye’nin genelinde yayılmaktadır. DSG sadece Rojava’da yaşayan halkların değil, bütün Suriye halklarının devrimci örgütü olma yolunda hızla ilerlemektedir.

 

 

                   Türkiye’nin Suriye’ye girmesi

DSG, cihatçı örgütlerin işgalinden kurtardığı yerleşkeleri, halkın kendini yönetmesi ve savunması için gerekli mekanizmaları kurduktan sonra, şehirden güçlerini çekerek, işgal altındaki diğer bölgelere doğru yöneliyor olması, Suriye’de Kürtler dışındaki halklarında güvenini kazanması ile sonuçlanmaktaydı. Despotik olmayan tutumu ile işgal altında bulunan halktan yardım almakta, hızlı biçimde işgalin kırılmasını sağlamaktadır.

   DSG’nin başarısı karşısında hezeyana giren AKP rejimi, Bir uçtan diğerine savrularak, bu başarıya müdahale etmeyi birincil stratejisi haline getirdi.Sahada karşı saflarda olduğu Rusya ile  uçak krizi nedeni ile yaşanan gerginliğin onarılmasını fırsata çevirmek amacıyla; Rusya’nın önderliğinde İran ile üçlü olarak Astana anlaşması imzaladı. Anlaşmayı Suriye’ye giriş vizesi olarak değerlendirerek Suriye’ye girdi.

 Her fırsata, PYD ve YPG’yi terör örgütü gördüğünü söyleyen AKP iktidarı Suriye’ye girerek, sınır kenti Carablus’u birkaç saat içinde anlaşma yapılmış gibi el geçirdi. Sonraki hedefin Minbiç olduğunu açıklaması hem Rusya Hem de ABD tarafından aynı anda “ Suriye’de bulunma gerekçeniz, IŞİD  ile savaşmak olmalıdır. Bu çerçeveyi aşmayın ” uyarısında bulunmalarına neden oldu. Bu uyarı, sahada farklı taraflarda olan Rusya ve Amerika’nın, Türkiye’nin IŞİD ile mücadele etme samimiyetinden duydukları şüphenin dile getirilmesi ve olası bir Minbiç saldırısını kabul etmeyeceklerinin diplomatik bir dile ifadesiydi. Mesajı alan Türkiye Minbiç yerine El, Bab yöneldi ve operasyonu şimdilik sonlandırdığını açıklamakla yetindi Girdiği bölgede konumlanışını sürdürerek, Suriye masasında tutunma başarısı elde etmiş olmasına karşın, savaşın her iki tarafı açısından da müttefik olması mümkün olmayan, güvenilmez eleman olanlar listesine girmiş oldu .

 Sahada manevra alanının daralmaya yüz tutmasını,tersine çevirmek amacıyla,  daha önce ret etiği, Amerika’nın  Rakka operasyonunu  birlikte  yapma teklifini, kabul ederek aşmaya çalışması da, Amerika’nın olumsuz yanıtı ile berhava oldu. Zira Amerika’da sonuç almak için operasyonu DSG ile yapmanın, daha gerçekçi olduğu görüşü hakim olmaya başlamıştı.

Rakka Operasyonu ya da Kuşun Korkmadan  Bindiği Dal!

 

 Olay ve ya olguları ancak ve ancak, içinden geçtikleri tarihsel ve güncel nesnelik içinde değerlendirildiğinde, gerçek ya da gerçeğe yakın kavramsal sonuçlar elde etmek mümkün olabilir. Aksi halde ortaya çıkan kavramsal sonuçlar ile yaşanan hayat arasında bağı kurmak olası değildir. insan ve toplum hayatıyla bağı  kurulmamış kavramlar boş slogan olarak  kalmaktan öteye geçemezler.Bu öncüler etrafında DSG ile Amerikan münasebetlerine göz atacak olursak.

Amerika’nın, Suriye’ye karadan müdahale etme planı, rejimin ellinde bulunan kimyasal silahların BM gözlemcilerinin denetimine açılması ile imkansızlaşması, bağlaşıkları ile ortak bir operasyon konusunda anlaşamaması, sahada Üstünlüğü Rusya’ya kaptırması ile sonuçlandı.

 Önünde fazla seçenek kalmayan Amerika zevahiri  kurtarmak amacıyla Türkiye ve Körfez bloğu ile hareket etmekte ısrar edebilirdi. Ancak sonu belirsiz bir maceraya girmeyi, içine batığı Ortadoğu çukurunda, üst üste aldığı başarısızlıklara bir yenisini ekleme riskini göze alamazdı.Kaldı ki, bu seçenek DSG’nin sahada Rusya ile yakınlaşması ile sonuçlanması ihtimalini içkin kılmaktaydı. Dolaysıyla Rusya karşında denge sağlamak yerine, dengelerin Rusya lehine dönmesini hızlandırmada işlev görmesi ihtimal dahilindeydi.

   Gelinen aşamada, Amerikan’ın önünde iki seçenek kalmış, ya bölgeyi Rusya’ya terk edecek, ya da DSG’ye silahlandırarak karadan Raaka’ya hareket etmesini sağlayarak,  Rusya karşısında dengeleri kendi lehine çevirmeye olanağı elde edecekti.

Halkın desteğini almasına karşın DSG’nin  savaşmak için, yeterince silaha sahip olmaması ciddi bir zaaf olmayı sürdürmekteydi.

   Komşu ülkelerin ablukasına tabi kalması,  elde ettiği başarının her an tersine dönme ihtimali günceliğini korumaktaydı. Bu durumdan daha ürkütücü olanın ise, Rojava halkının, IŞİD katliamına maruz kalma riskini ortadan kalkmamış olmasıydı. Yani her an dışarıdan destekle yeni Kobani’lerin, Şengal’lerin yaşanması olasıydı. DSG’nin bu tablo karşısında, kasabı tarafından kesilmeyi bekleyen kurbanlık koyun misali davranamazdı. Her şeyden önce halklara karşı sorumluluğunun gereği, üstüne düşeni yapması gerekiyordu. Kirlenmemek adına, halkını IŞİD çetelerinin pençesine terk edip büyük bir katliamın suç ortağı olmayı kabul edemezdi.

İşte Amerika ile birlikte, IŞİD’e karşı hareket etmeye dayanan işbirliği, bu nesnel koşularda ortaya çıkan iki taraf için de taktik bir hamlesinden başka anlam ifade etmemektedir.

Gözden kaçırılmaması gereken bir başka nokta ise, DSG’nin ortak operasyonu kabul etmemesi durumunda, Amerika’nın bunu Türkiye ile birlikte yapması olasılığıdır. Türkiye’nin Amerika’nın desteği ile Suriye’ye yapacağı kapsamlı bir kara hareketi, kapsamlı ve kalıcı bir işgale sonuçlanacağı gibi, daha büyük bir yıkıma neden olacağı aşikardır. Operasyonda yer alarak bu seçeneği devre dışı bırakmış olmasıdır.   

Ayrıca, DSG’nin bu işbirliği nedeni ile önceden oluşturduğu politik programından vazgeçmemesi işbirliğinin mahiyetini anlamak açısından yeterli derecede aydınlatıcıdır. Zira, politik duruşundan feragat ederek yardım kabul etseydi, Kobani kuşatması öncesi Türkiye’nin önerilerini kabul ederek bu yardımı almış olurdu. Bunu tercih etmemesinin  yegane nedeni  devrimci ilkelere olan  bağlılığıdır.

Bir özdeyişle anlatacak olursak, “kuş bindiği dalın kırılmasından korkmaz. Zira güvendiği dal değil kendi kanatlarıdır” DSG bindiği dalın kırılması durumda uçabileceği siyasi kanatlara sahiptir..Nasıl ki,Lenin Almanya Trenine binerek, Rusya’da devrim yaptıysa, DSG’nin Amerika ile IŞİD karşıtı taktik işbirliği Rojava devriminin yolunu kısaltabilir.

                             Suriye Savaşında Sonun Başı!

Normal  şartlarda, Suriye’nin içine girdiği karanlık tünelin ucundaki güneş göründü. Ancak ışığa doğru ilerleyişi frenleyen birden fazla etmenden dolayı savaş uzatılmaktadır. Küresel güçlerin bir birlerine el ense çektiği sahada, her aktör kendine en uygun anda savaşı bitirmeyi planlamaktadır. Çıkarları zıt olan bu aktörlerin ortaklaşacakları anın gelmesini dilemek beyhude bir bekleyiştir. Zira aktörlerden birinin kendini güçlü, dolaysıyla hazır gördüğü an, diğerinin kendini zayıf ve hazır his etmediği an olacaktır. Böylesi bir tahterevalliden çözüm çıkması zayıf hata imkansızdır.

2015’te Paris’te rejime muhalif, ancak dış müdahalede karşı olan, Suriyeli Heysem Menna  ile  savaşın mimarı ABD’nin eski Şam büyükelçisi Robert Ford arasında geçen diyalog, savaşın neden uzadığını anlamamız bakımında son derece öğreticidir.

Heysem Menna’ın “silahlı guruplara desteği neden kesmiyorsunuz” sorusuna Ford’un “şu an Suriye’deki savaşı durdurmak Amerikan çıkarlarına uymuyor” diyerek yanıtlaması, savaş parantezinin kapatılacağı tarihin belirsizliğine dikkat çekmesi bakımından son derece manidardır. Barışın dış güçler tarafından inşa edileceğini ummak, savaşın devam etmesinin teminatı niteliğindedir.

Dış destekli cihatçı örgütlerin sahadan sökülüp atılması savaşı besleyen unsurlardan arınması, barışa şans verilmesi ile eş anlamlıdır. Çıkarı barıştan yana olan DSG bunu başardığı ölçüde, Suriye’ye barışın gelebileceğinin bilinci ile hareket etmektedir.

Dışarıdan  müdahale edenlerle, saha arasında volan kayışı gören, cihatçı örgütlerin yok edilmesi, dış müdahale kapılarını kapatacak, barışı yakınlaştıracak, Amerika ya da başka bir ülkenin müdahale etme gerekçesini ortadan kaldıracaktır.

Bu yazı 9235 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum