içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

16 Nisan Oylaması, Referandum Değil, Plebisittir!

 

12 Şubat Körfez ülkeleri ziyareti öncesi, Atatürk Havaalanı, devlet konuk evinde yaptığı basın toplantısında cumhurbaşkanı Erdoğan “ Şu anda halkın henüz cumhurbaşkanlığı sistemini tam olarak anlama konumuna geldiğine ihtimal vermediğini “ yapılacak değişiklikleri “ halka mal etmek gerektiğini” ifade etti. 16 Nisan seçimde yapılmak istenen değişikliklere  dair yaptığı bu saptamayla aynı zamanda seçimin niteliğe de  tanımlamış oldu.Bu aynı zamanda, halkın çoğunluğunun getirilmek istenen yeni  sistem konusunda fikir sahibi olmadığının ve aynı zamanda değişikliğin bir tartışma sürecinden geçmediğinin de itirafıdır. Akademi dünyasını, sendikaları ve ilgili demokratik kuruluşların fikren katılımına kapalı tutulduğunun da ifşasıdır.

18 maddelik anayasa değişiklik önerisi nerde ve kim tarafından hazırlandı? Basına yansıdığı kadar ile biri AKP, diğeri MHP’li iki vekil tarafından hazırlandığıdır. Ancak daha sonra başbakanlık biz, sarayın danışmanları ise biz hazırladık dediler. Daha başından kimin hazırladığı bile halktan gizlenen bir değişiklik teklifi ile karşı karşıyayız. Görüş oluşturma sürecinin halka kapalı olduğu, kapalı kapılar arkasında kim tarafından, hangi ihtiyaca binen hazırlandığı bilinilmeyen bu değişiklik önergesinin oylamanın adı da hiç kuşkusuz referandum değildir. Bunun adı plebisittir. İsmin ne önemi var diye düşünmek mümkün. Ancak söze konu farklılık isim farklılığının ötesinde içerik farklılığı ve seçimin yapılma biçimini de kapsamaktadır. Kısaca farkı  özetlersek,     

1- Plebisit belirli bir dönem iktidarı elinde bulunduranların hazırladıkları anayasa taslağını bir tartışma ortamı yaratmaksızın blok halinde evet ya da hayır olarak sonuçlanabilecek bir halk oylamasına sunmalarıdır. Kabul edildiği üzere, referandumda bir değişiklik; plebisitte ise, bir adam ya da iktidar söz konusudur. Birincisinde bir metin oylanır; ikincisinde ise, bir isim. 

2- Referandumla plebisit arasındaki diğer fark ise demokratiklik bakımından ortaya çıkmaktadır. Referandum doğru kullanıldığı zaman demokratik bir usuldür: Halk etkendir, öznedir; karar alma sürecinin başına, ortasına ve sonuna katılır. Plebisit ise, anti-demokratik bir usuldür: Halk edilgendir, nesnedir; karar alma sürecinin sadece sonuna katılır.

Plebisit, sadece hazırlanış sürecinde değil, seçim döneminde de halkın değişikliği anlamaması üzerinden kurgulanır. Hayır diyenlere karşı devlet olanakları ile her türlü saldırı mubah sayılır. Hayır diyen gurupları gözaltına alınabilinir. Toplantı ve mitinglerine izin verilmeme ihtimali dahiline girer. Kolluk güçlerinin şiddetine maruz kalırlar. Devlet saldırılarının şiddet ve kapsamına dair listeyi uzatmak mümkün, ama daha kötüsünü ne düşünmek ne de yazmak istemiyorum.  

Devlet baskısı kendi çalışanının sınırlarını aşarak medya ve diğer kurumları da kapsar. İrfan Değirmen’ci sosyal medyada Hayır dediği için, Doğan gurubu tarafından “tarafsızlık ilkeleri ile bağdaşmadı” diye işine son verilirken,  Fatih Çekirge aynı guruba ait, Hürriyet gazetesindeki köşesinde evet demesine karşın, genel yayın yönetmenliğine terfi etmeyi bekliyor olması, vaka i adliyeden bir örnektir.

Saray/Bahçeli koalisyonunun, hayır diyenler  “teröristtir” üzerinden yürütülen seçim kampanyası, yapılan ve  yapılacak olan saldırıları meşrulaştırma senaryosunun bir parçası olarak sahneye konulmaktadır. Kazanma şansı azaldıkça, şiddetin dozunun artacağına dair bir dizi emare bugünden görülmektedir. Yani seçim giderken, Saray/ Bahçeli koalisyonunun muradı, değişikliği anlatmak yerine, hayır diyenleri şeytanlaştırmak, olabildiğince hedef haline getirmektir. 

Seçilmiş Olan, Nasıl Diktatör Olura,  Bir Yanıt Adolf Hitler

Sarayın, diktatörlük inşası için izlediği yol ve yöntemleri daha yakından anlamak için Hitler Almanya’sını anmaya, anımsatmaya son derece yarar vardır. Hedefe gitmek için, kullanılan argümanlar, izlenen, yol ve yöntemlerin benzerliği, şaşırtıcı olduğu kadar da düşündürücüdür. Tarih dersini iyi çalışmış ekibin devreye soktuğu yöntemler, Goebbels’i kıskandıracak düzeyde komplo dizisi arz etmektedir.   

Mart 1933 Alman halkları için tarihi bir gündür. Çünkü o gün, Almanlar, kendilerini felakete sürükleyecek olan Adolf Hitler’i oylarıyla iktidara taşıdılar. Hem de % 44 gibi büyük bir halk desteğiyle. Hitler’in bu kadar yüksek oy almasının nedeni seçimlerden bir hafta önce ortaya çıkan bir yangındı. Reichstag Meclis Binasının yakılması…

Tarih 27 Şubat 1933, Reichstag Meclis Binası gece yarısı bir anda cayır cayır yanmaya başladı. Bu apaçık bir darbe girişimiydi. Alman halkları şoktaydı. Meclis binasını hangi hainler yakabilirdi? Cevabı azınlık hükümeti NSDAP partisinin lideri Adolf Hitler verdi: Tabi ki komünistler…
Aynı gece daha yangının dumanı bile dağılmadan Hermann Göring, komünist yayın yapan basın organlarını yasakladı. Komünist partilerin büroları kapatıldı. Binlerce komünist gözaltına alındı. Sadece Berlin’de Almanya Komünist Partisi’nin (KPD) 1.500 üyesi darbecilik suçlamasıyla tutuklandı.
Hitler’e göre yangının nedeni Alman halkının birliğini ve dirliğini bozmaya yönelikti. Saldırıyı gerçekleştirenler ise Uluslararası komünist terör örgütleriydi. Bu yüzden tüm komünistlerin yok edilmesi gerektiğini Alman halkına şöyle açıklıyordu:

“Artık acıma yok. Kim yolumuza çıkarsa, kafasını keseceğiz. Alman halkı artık merhamet göstermeye tahammül göstermez. Her komünist eylemci nerde görülürse vurulacak. Komünist milletvekilleri daha bu gece asılmalı. Bu ülkede komünizmle ilgili ne varsa, dümdüz edilecektir. Reichstag Yangını içinde olan sosyal demokratlara da artık acıma yok.”
Hitler’in bu insanın kanını donduran açıklamalarına Hermann Göring de “Bu komünist isyanının başlamasıdır, devam edecekler. Bir dakika bile gecikemeyiz…” diyerek destek veriyordu. Böylece yangının üstünden 24 saat bile geçmeden suçlu bulunmuş, cezası verilmişti. Yangının ertesi günü Cumhurbaşkanı Hindenburg, Hitler’e anayasal hak ve özgürlükleri kısıtlama yetkisini veren Reichstag Yangını Kararnamesi’ni (Die Verordnung des Reichspräsidenten zum Schutz von Volk und Staat -Reichstagsbrandverordnung) imzaladı. Bu kararnameyle Weimar Anayasası askıya alındı. Polise izin ve kanıt olmadan gözaltına alma ve tutuklama yetkisi verildi. Artık tüm güç Hitler’in elindeydi. İstediği kişiyi tutuklatabilir, istediği kişiyi yargılatabilirdi. Hitler, eline geçen bu fırsatı değerlendirmekte gecikmedi ve 181 DKP vekilini darbecilik suçlamasıyla tutuklattı. Ülkedeki tüm komünistlere ve sosyalistlere karşı cadı avı başlattı. Sosyal Demokrat Partisi (SPD) ve Almanya Komünist Partisi’nin (KPD) seçim afişleri toplatılarak propaganda yapmaları 14 gün süreyle yasaklandı. Komünist ve sosyalist yayın organları kapatıldı. Ülkede sadece Hitler’in partisi NSDAP seçim propagandası yapma hakkına sahipti. Komünist ve sosyalist aydınlar önce tutuklanarak ölüme gönderildiler.

Çok tanıdık bir hikaye, öyle ki, nüans denilebilinecek farklılıklarla birlikte, içinden geçtiğimiz günlerin anlatısı gibi. Peki biz bugünlere nasıl geldik. 

7 Haziran Seçiminden, 17 Temmuz Darbesine Diktatörleşmenin Koordinatları!

Türkiye 7 Haziran seçimlerine kadar farklı bir gündemle meşguldü. Susan silahların kalıcı barışa, gençlerin ölmediği yeni bir Türkiye konuşulmaktaydı. Barışa destek yüzde yetmişlerle anılmaktaydı. Kürt sorununu çözecekmiş gibi davranan Saray, Kürtlerin önemlice bir kısmının teveccühüne mahzar olmaktaydı. Ancak HDP’nin “seni başkan yaptırmayacağız” sloganı etrafında yürüttüğü seçim çalışmasının sonuçları sarayda hüsrana neden oldu. Müzakere masası  hükümete rağmen saray tarafından devrildi. 7 Haziran seçim sonuçları “halkın yanlış kararı “ olarak telaki edildi, tırmandırılan şiddet ortamı ile birlikte 1 Kasımda seçimler tekrarlandı. Ancak Kasım seçiminde de, Saray beklediği vekil sayısını elde edemeyince hukuk sınırlarını aşarak gerilim politikasına hız kazandırdı. Haziran, Kasım seçimleri ile 17 Temmuz darbesi arasındaki zamanda, toplum şiddet ile yatıp kalktı. Yerle bir edilen şehirlere, meydanlarda patlayan canlı bombalar  eşlik etti.

 Tarih 17 Temmuz 2016 içinde meclisinde bombalandığı “darbe “ girişimi gerçekleşti. “Allahın lütfü” olarak telaki edilen, darbenin, faillerinin FETÖ’cü terör örgütü ile bağlantılı hemencecik deşifre edildi. Ardından ilan edilen OHAL’in halkın günlük hayatında bir sınırlamaya neden olmayacak bir şekilde, FETÖ terör örgütü ve onun bağlantılarını hedef alınacağının altı çizildi. Ülkenin birlik beraberliğine yönelik bu kalkışma karşısında sarayın çağrısı ile AKP; CHP ve MHP  adına “Yenikapı” ruhu dedikleri birlik beraberlik görüntüleri verdi. Ard arda yayınlanan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile ülkedeki muhalif dinamikler hedef alındı. HDP eş başkanları, vekil ve yöneticileri tutuklandı. HDP’li belediyelere kayyum atandı, on bine yakın üye ve yöneticisi tutuklandı. Sayıları yüzlerle anılan dernek, kültür merkezi, basın yayın kuruluşları kapatıldı.Gazeteciler hapis konuldu. Kamuda çalışan KESK üyesi emekçilerin işine son verildi. Akademi dünyasında cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonu düzenlendi. Binlerce öğretim elemanının görevine son verildi. Kimi akademi ve fakülte hocaların olmaması nedeni ile ders yapamaz duruma geldi.

Darbe kalkışması bahanesi ile, anayasayı rafa kaldıran Saray, tıpkı Hitler dönemi Almanya’sın da  olduğu gibi, meclisi devre dışı ederek, bütün yetkileri kendi şahsında birleştirdi. Kanun Hükmünde Kararnameler ile ülke olağanüstü hal ile yönetildi. Ancak bunun ilelebet böyle sürmesi mümkün değildi. Olağanüstü halin olağanlaşmasının tek yolu, yargı, yürütme ve yasamayı, sarayın odalarından birinde rehin tutarak, tek adam iktidarına tevdi etmekti. Yüzyılın birinci yarısında, Almanya’da Hitler’in şahsında kurulan diktatörlük, dünya’yı ikinci bir savaşa sürükledi. Savaşın bilançosu: Milyonlarca insanın ölümü, yerle yeksan edilen şehirler, tahribata uğramış doğa olmuştu. 

Bugün Sarayın kurmak istediği diktatörlüğün, en az Otuzların Almanya’sı kadar , bölge için tehlike potansiyeli taşımaktadır. İşte hayır ya da evet tam bu noktada dört harften müteşekkil bir sözcüğün çok ötesinde bir anlam ifade etmektedir. 

Bu yazı 11662 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum