içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Suriye’de Yaşananların Kısa Özeti ve Gelinen Yeni Aşama

 

 

Ortadoğu’yu etkisi altına alan, adına Arap Baharı denilen, dipten gelen değişim isteği, küresel güçler ile yerel işbirlikçilerin, müdahale ve manipülasyonları sonucunda, eskisini aratmayacak siyasal dinamikleri iktidara taşımakla sonuçlandı. Rejimlerin esasına dokunmadan savuşturulan değişim talebi, özgürlük güçlerinin başarısızlıkları ile  sonuçlanmamış olmakla birlikte, ileriye taşınacak, bir dizi toplumsal deneyimi ve birikim arkasında bıraktı. Bir kıvılcımın yangına dönüşmesi misali, Arap ülkelerin de yaşananlar, küresel düzeyde dolaşımda olan, neoliberal ekonomik politikalara,  periferiden güçlü bir itiraz olarak değerlendirmek mümkündür. Küresel kapitalizmin içine girdiği türbülansın, bölgede ki,yansıması, gelmekte olan büyük krizin ön habercisi olarak da okunabilinir.

Bu bağlamda, Arap baharının son uğrağı olan ve öncülerinden farklı bir güzergahta seyir eden Suriye’de yaşananların kısa bir özeti ve gelinen aşamaya bakacak olursak, Suriye’de yaşanan savaşı üç ana evreye ayırmak ve fotoğrafın bütününe buradan görüntülemek mümkün.

Birinci evre; Demokratik muhalefetten, dış müdahale ile iç savaşa giden aşama.

İkinci evre; Batı, Körfez ve Türkiye destekli güçlerin gerçekleştirdikleri vekalet savaş ve üçüncü yol olarak Kürt özgürlük dinamiği.

Üçüncü evre; Gerileyen dış destekli cihatçı anlayış ve gelişen müzakere süreci.

Suriye’de şu an üçüncü aşamada olduğumuz kanısındayım.

Birinci aşama; Demokratikleşmek için Hareket geçen halk!

Beşşar Esad iktidarı; Babasından devir aldığı Suriye’nin kapalı ekonomik yapısını, küresel kapitalist sistem  ile senkronize etme çabasına girdi. Kurak geçen 2011 yılı kırsal alanda yoksulaşmayı tetiklerken, iktidar, neoliberal ekonominin gereği olarak, tarıma sübvansiyonu kestiğini ilan etti. Halkın yüzde yetmişinin kırsalda yaşadığı Suriye’de, gıda fiyatları görülmemiş düzeyde artış gösterdi. Kuraklık ile yaşanan yoksulluğa, artan gıda fiyatları ile hayat pahalılığı eklendi. Toplumun içinde bulunduğu baskı ortamı, yönetim kadrolarında aratarak yaygınlaşan, rüşvet ve yolsuzluk sarmalı, toplumda değişim talebini tetikleyen unsurlar oldu.  

Dera kentinde bu durumu duvar yazıları ile protesto eden gençlerin, yakalanıp ağır işkencelere maruz kalmaları kitlesel protestolara neden oldu. Sosyal medya üzerinden örgütlenen gençlerin eylemleri, Dera’dan Deyr el Zor ve Rastan, Kamışlı,  Haseke gibi kırsal alanı kapsamını almasının ardından, 19 Mart 2011’de Dera için “Öfke Günü” adı altında ülke geneline yayıldı.

Talepleri; Olağan Üstü hallin kaldırılması, demokratikleşmek için reformlara gidilmesi, yolsuzlukla mücadele edilmesi, medya üzerindeki baskıların kaldırılması, internetle ilgili kısıtlamalara son verilmesi idi. Devreye sokulan mücadele yöntemi, sivil itaatsizlik diye adlandırabileceğimiz kitlesel demokratik gösteriler şeklindeydi. Kısa sürede  toplumun  ezici çoğunluğu tarafından benimsenen talepler, rejimi toplumun istekleri doğrultusunda  adım atmaya zorladı.

Kısmı affın ilanının ardından, askerlik süresi 21 aydan 18 aya düşürüldü, ardından başbakan Naci Itri görevden alındı, OHAL kaldırıldı. Ayrıca 1962 yılında yapılan nüfus sayımı ile vatandaşlık hakkı elerinden alınan 120 bin Kürt ile ilgili yürürlükte olan düzenlemenin gözden geçirilmesi için bir komisyonun kurulması kabul edildi. Göstericiler, rejim tarafından atılan adımları yavaş ve istenileni karşılamaktan uzak görerek, gösteriler her geçen gün aratarak sürdürdüler. İstisnalar bir tarafa rejim, göstericilere karşı şiddet kullanmamaya özel olarak itina etmekteydi. Buna karşın rejim yanlısı gösterilerde küçümsenmeyecek düzeyde kitlesellik arz etiğinin gözlenen bir durumdu.

Öte yandan jeopolitik açıdan, İran ile stratejik ortaklık yapan, Lübnan’da nüfuz alanı bulunan, İsrail güvenliğini için tehdit olarak  telaki edilen, Alevi Suriye rejimi, ABD ve bölgede, Suudi önderliğindeki körfez ülkeleri ile İsrail bloğu açısından bertaraf edilmesi gereken bir odak olarak görünmekteydi. Bu bloğa kısa bir süre sonra Türkiye’de katıldı.

Suriye rejimine karşı demokratik Saiklerle ortaya çıkan halk hareketini, rejimi devirmek için fırsata çevirmeye çalışan ittifak, sınır kentlerinde silahlı isyan için çeşitli gurupları harekete geçirdi. Suriye’nin toplumsal dokusunun uçlarını zedelemeye dönük bu hamle, Sunniler ile  Alevileri mezhep eksenli çatıştırmak toplumsal boğazlama yaratmayı hedeflemekteydi. Ancak farklı inanç ve kimliklerin bir ardada yaşma kültürü sağlam zeminde yükseldiğinden, bu hamle boşa düşürüldüğü gibi, başta rejime karşı olan kimi toplumsal dinamikler dış müdahaleye tepki olarak rejim lehine pozisyon değiştirdiler. Dolaysı ile dış destekli “muhalefet” içerden destek bulmakta zorlandı. İçerden göremediği desteği, küresel cihat peşinde koşan paramiliter güçlerce takviye ederek doldurma çabası da rejimi devirmede kifayetsiz kaldı. Dolaysıyla yeni bir plan devreye sokuldu. Uluslararası güçlerin müdahalesine zemin hazırlama maksadı ile kuzeyde Suudi Arbistan ve Ürdün’e sınır Dera kenti ile Güneyde Türkiye’ye sınır İdlib kentlerinde silahlı eylemlere hız verildi.

Muhalefetin rejim yaptığı, rejimin ise cihatçının yaptığını ileri sürdüğü; 49 çocuk, 34 kadın,109 sivilin hunharca öldürüldüğü, Humus’a bağlı Hula kasabasında, gerçekleşen katliam Suriye’deki başkaldırının yönünü değiştiren, kırılma noktası oldu. BM katliamı kınamakla yetinmiş olmasına rağmen, katliamı gerekçe gösteren ABD’nin, önderliğinde ki koalisyonun, cihatçı çetelere destek niteliğinde havadan saldırılara girişti. Gerçekleşen dış müdahale aynı zamanda, göç dalgasına ciddi bir ivme kazandırdı. Bu aşamayla birlikte Dünya, Suriye’li göçmenler olgusu ile tanışmış oldu.

Koalisyon güçlerinin Suriye dışında oluşturduğu, Suriye Ulusal konseyi, (SUK) Suriye’nin meşru temsilcisi kabul edilirken, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) rejimi devirmek özere eğitilerek silahlandırıldı.

İkinci Aşama ; ” Aleviler Mezara, Hıristiyanlar Lübnan’a”

SUK ve ÖSO’nun oluşturularak, Rejimle savaşan güçler tamamı ile dışarıdan güdümlü hale getirmiş oldu. Dışarıdan destekle, pıtrak gibi çoğalan fundamentalist örgütler hedefinde ılımlı ya da radikal şeriat devleti vardı.  Bu duruma tepki olarak, süreci başlatan  muhaliflerin önemli bir kısmını, görece seküler olan rejimin yedeğine girme eğimli gösterdikleri gözlendi. Bir başka ifade ile Fundamentalist örgütlerin amaç ve hedefleri, toplumun demokratikleşme talepleri ile çakışma yerine, çatışır oldu. Dolaysıyla demokratikleşmeden yana güçlerin bir bölümü, güdümlü çetelere en baştan hiç yanaşmadılar, yanaşanlar ise zamanla uzaklaştılar.

Suriye’de demokratikleşmeden yana olan muhaliflerin gözünde, başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelerin lüks otellerinde toplanan SUK ve ÖSO ülke muhalefeti ile bağı olmayan “lüks otel lobisi” görülmekten ötesine geçemedi.

Bu aşamadan sonra, dünya, Suriye’de yaşananları “vekalet savaşı” diye tanımlandı. Gelinen momentin bir başka belirleyeni, savaşın seyrini değiştirmede işlev üstlenecek olan  PYD liderliğindeki Kürt özgürlük dinamiğinin sahneye inmesidir.

Kuzeyden Körfez ülkeleri, güneyden Türkiye’nin, havadan ise  koalisyon güçlerinden destek alan Selefi örgütler kısa sürede, sınır kentlerini rejim güçlerinden alarak, önemli sayıda sınır kapısını ele geçirerek, Halep doğru ilerlerdiler. Dolaysıyla, Rejim Selefi örgütlere karşısında, üstünlüğünü adım adım yitirmeye başladı.

Cihatçı örgütlerin sahada inisiyatif ele geçirmeleri, aynı zamanda, dinci/mezhepçi söylem ve eylemlerin hakimiyeti ile sonuçlandı. Artık, yeni dönemin ruhu ”Aleviler mezara, Hıristiyanlar Lübnan’a” ifadesi özetlemekteydi. Selefi örgütlerin Suriye’nin demokratikleşmesi gündeminin olması rejimin toplumsal tabanını ehveni şer kabilinde güçlendirmede işlev gördüğünü söylemek mümkündür. Yani, Suriye halkları demokratik taleplerinden feragat etmemek koşulu ile Suriye’nin varlığını diğer bütün taleplerin önüne çıkarmış oldu. Bu noktadan sonra Selefi örgütlerin savaştığı, sadece rejim değil, bizzat Suriye’nin kendisi oldu.

Öte yandan, Kürtlerin yoğunlukla yaşadığı, Suriye’nin Kuzeyi, Kürtlere göre ise, Dört parçaya bölünen Kürdistan’ın Batısındaki (Rojava)  bölgede hem rejime hem de Selefi örgütlere karşı PYD ve onun savunma gücü YPG hızla üstünlük sağlamaktaydı. “Demokratik Suriye, özgür halklar” şiarı ile hareket eden PYD, Suriye halklarının duygularını siyasete tercüme ederek, kısa sürede bölgenin en etkin güçlerinden biri haline geldi.

Rejim, selefi örgütler karşısında konum kayıp etme pozisyonunu, tersine çevirmek amacı ile yeni bir askeri strateji devreye soktu. Bu stratejinin gereği olarak, Rojava bölgesinden çekeceği siyasi ve askeri güçlerle, Şam, Lazkiye hattında güçlü bir  savunma barikatı oluşturacaktı.

Rejimin siyasal ve askeri olarak çekildiği bölgede PYD  kanton ilan ederek, rejim tarafından boşaltılan siyasi ve askeri otoriteyi, halkın kendisini yönetmesi ve savunması amacıyla doldurmaya çalıştı. Siyasal alanda, toplumsal ihtiyaçlar göre oluşan komünlerin üzerine inşa edilmiş kanton parlamentoları, Savunma alanında ise, Halk Savunma Güçleri (YPG), Kadın Savunma Güçleri (YPJ)  ve asayiş güçleri oluşturuldu.

Devamında Rojava toplumsal sözleşmesi ile demokratik özerliğini ilan eden bölge, farklı kimlik ve inançların bir arada yaşayacağı, ekolojik, komünal, toplumsal yaşam modelini aşağıdan yukarıya örmeye çabasına girdi. Kısa sürede sağlanan toplumsal barış nedeni ile Suriye’nin diğer bölgelerinden güç alarak nüfusu dört katına çıkmış oldu.

Rejimin bölgeden çekilmesinin ardından,  Funtamentalist güçleri de bölge dışına püskürtüldü, dolaysıyla, kısa sürede Cihatçı örgütlerin hedefi haline geldi.

Önce El-Nusra’nın yoğun saldırılarını püskürten halk savunma birlikleri kısa süre sonra, IŞİD’in hedefi haline geldi. Kobani’yi kuşatan IŞİD Bağdat ile Akdeneiz arasında bir koridor açmak amacıyla, Irak’ın Musul kentini ele geçirdi. Musul’da el koyduğu para ve silahlarla, kısa zamanda mali ve askeri alanda küresel bir güç olma yoluna giren örgüt, Türkiye’nin desteği ile Kobani’yi nefesiz bırakacak şekilde kuşatma altına aldı. Ardından şehir merkezinin bir bölümünü denetimine aldı. Önceleri Batı, körfez ve Türkiye’nin desteğine mazhar örgüt, devasa bir canavara dönüşmeye başlayınca, kendisini besleyen, güçlerin kontrol edemeyeceği bir boyuta evirildi. Örgüt; gerçekleştirdiği, insanlık dışı eylemler, nedeni ile Dünya kamuoyunun tepkisinin hedefi olmakta gecikmedi. Batı iktidarları, kendi kamuoyu baskısına daha fazla direnç göstermeden, örgüte yaptıkları doğrudan ya da dolaylı desteği keserek, Kobani’ye destek için Türkiye üzerinden koridor açarak direnişçilere yardım göndermek durumun da kaldılar. Tepki olarak örgütün batıyı hedef alan eylemleri, örgütü Suriye’de batının öncelikli  hedefi haline getirdi.

Kobani’yi kuşatmasının kırılması, Rejimin Rusya’yı yardıma çağırması, IŞİD ve diğer Selefi örgütlerin işgal etikleri topraklardan sökülerek toprak, kayıp etmeleri, üçüncü aşamanın başlangıcı oldu.

Devam edecek

Bu yazı 11788 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum